ALİ GÜREL
  ÇEKİRGE
 

ilginç olduğu için siteye koydum. arz ederim.

ÇEKİRGE YEMENİN FAZİLETİ


B
aşlıktaki cümle meşhur Medine Müdafaası kahramanı Fahreddin Paşa’ya (1868- 1948) aittir. Mekke Şerifi Hüseyin’in İngilizlerle anlaşarak isyana hazırlandığı haberi üzerine Fahreddin Paşa, 28 Mayıs 1916’da Medine’ye gönderilir. Şerif Hüseyin isyanı başlatıp Medine’ye saldırsa da Fahreddin Paşa’nın komutasındaki direnişle karşılaşıp geri püskürtülür. Fahreddin Paşa 15.000 kişilik Osmanlı askeriyle 50.000 civarındaki âsileri pek çok kez yenilgiye uğratır. Ne var ki bazı yerel idarecilerin tedbirsizlikleri yüzünden Mekke, Cidde elden gider. Medine dışında bütün merkezler âsilerin eline geçer. Fakat Hicaz Seferî Kuvvetler Kumandanı Fahreddin Paşa son derece kısıtlı imkânlarla Medine’yi 2 yıl 7 ay boyunca kahramanca müdafaa eder. İstanbul’a yapılan yardım talepleri karşılıksız kalır. Osmanlı hükümetinin Hicaz’ı kısmen boşaltma kararı üzerine Fahreddin Paşa, Hz. Peygamber’in mezarında bulunan otuz parçadan oluşan mukaddes emanetleri İstanbul’a gönderir.

Çok güç şartlarda Medine’yi müdafaa eden Fahreddin Paşa, emrindeki askerlerin iaşesini sağlamak için bazı tedbirler alır, tamimler yayınlar. İşte çekirge yemenin faziletleri de o dönemde gündeme gelir. Paşa, komutasındaki askerlerin et ihtiyacını karşılamak için eksik kalan kalorilerini temin için çareler arar. Akabinde de bu çareyi 7 Haziran tarihli günlük emrinde tebliğ eder. Bu emirde çekirge yemenin faziletine dair pek önemli bilgiler vardır. Şöyle ki:

“Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Yalnız tüyü yok… O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Bitki ile besleniyor… Serçe gibi huysuz, serçe gibi asabî… Yediği şeyleri itina ile seçiyor ve temiz şeyler yiyor… Hicaz, Âsir, Yemen ve Afrika Arabları’nın başlıca gıdası çekirgedir. Bedevîler sağlamlık ve zindeliklerini, hafifliklerini yedikleri çekirgelere borçludurlar. Çekirgeyi develer de büyük bir zevk ile yiyorlar. “Kunfede” de develeri kâmilen çekirge ile besliyorlar. Müessir ve katî olan şifa hassaları – dizlerinin bağı çözülenlere, zayıflara, bünyevî hastalıklara- büyük tesiri vardır.

Çekirge romatizma için iksir gibidir. Şifa hassaları bilhassa yumurtasında toplanmıştır. Biz maatteessüf bunları çukurlara gömerek, üzerlerine kireç dökerek ziyan ediyoruz.

Çekirgeyi doktorlarımıza tetkik ve tahlil ettirdim. Bunlar, tetkikat neticesinde çekirgeden yüksek sitayişle bahsetmekte, şifa ve gıda özelliklerini saymakla bitirememektedirler…”

Osmanlı devleti İngilizlerin ve Şerif Hüseyin’in hile ve desiseleri üzerine son direniş cephesi olan Medine’nin tahliyesine karar verir. Önce Mekke Emiri Şerif Haydar Paşa ailesiyle Medine’den ayrılır. Bunu yerli halkın bir kısmı takip eder.

Fahreddin Paşa elinde kalan az sayıda kuvvetle hem çöl yolunu, hem de Medine’yi müdafaaya devam eder. Çekirgenin faziletlerini de anlatmayı sürdürür, hem de dini hükmüyle:

“… Çekirge bir gıda, hem de devadır. Av etleri gibi bundan da istifade etmeliyiz. Yediğimiz sebzelerin birçoğundan daha ziyade faydalı olduğu tecrübe ile tahakkuk etmiştir.

Medine’de müzayede ile bir okkası, yedi-sekiz kuruşa satılıyor. Sahil kasabalarda pek beğenilen ıstakoz ve karidesten hiçbir farkı yoktur.

Çekirge, her iklimde yenebilir. Yenmesi sünnet-i seniyedir. Cenab-ı Peygamber, hadis-i şeriflerinde “Uhillet lenâ meyyitâni veddemâni” buyurmuşlardır. Mânası: İki ölü ve iki kanlı bize helâl oldu” demektir. “İki ölü; çekirge ile balık, iki kanlı ise, karaciğer ve dalaktır”. İmam-ı Malik, yenmesine cevaz verilen çekirgenin başının koparılmasını veyahut ateş üzerinde kavrulmasını şart kılmış ise de “Hanefi ulemâsının” çekirgenin ölüsünü bile helal saydıkları ve hiçbir kayda tâbi tutmadıkları “Tenvir-ül Ebsâr” ve onu şerh eden diğer kitaplarda yazılmıştır.

Hicaz çekirgesi, diğer mıntıkaların çekirgelerine nazaran daha besili ve tatlıdır. “Şark” ve “Hail” cihetlerinde Bedevîler çekirgeyi bereket sayarlar…”

Medine kalesi isyancılar tarafından kuşatılır. Açlık ve hastalık baş gösterir. Fahreddin Paşa yine de Medine’yi müdafaa devam eder. İstanbul hükümetinin kaleyi tahliye etmesi teklifini asla yanaşmaz. Hatta İngiliz ve Araplara Medine’yi teslim etmeyeceğini, bu şehri teslim etmektense Hz. Peygamber’in mezarını havaya uçurarak kendisini feda edeceğine dair yemin eder. Bir yandan da çekirgeden bahsine devam ederek çekirge yemeğinin nasıl hazırlanacağını şöyle izah eder:

“Çekirge yemeği dört suretle hazırlanır.

1- Toplanan çekirgeler çiroz gibi güneşe serilir, iki üç gün kadar kurutulur. Ayakları ve başı koparılır. Daha sonra beden kısmı bir parça yağ ile kavrulur ve kavurma gibi yenir.

2- Sıcak su ile haşlanır, baş ve ayakları temizlenir. Hemen pişmek üzere bulunan pirinç ve bulgur pilavına karıştırılır.

3- Haşlanmış çekirgeler tabağa konulup, üzerine zeytinyağı ve limon gezdirilir.

4- Çekirgenin kavrulan kısmı, havan içinde toz haline getirilir ve et tozu konservesi şeklinde kutularda, dağarcıklarda saklanır. Araplar arası en makbul tarzı budur. Bunlar, savaş zamanlarında Bedevîlerin biricik gıdasını teşkil eder…”

Fahreddin Paşa ve askerleri amaçlık ve hastalığa rağmen destansı direnişi sürdürürken Kanal Harekâtı felaketle biter, Filistin elden gider. Osmanlı devleti mağlup olur ve 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesini imzalar. Mütareke’nin 16. maddesine göre Fahreddin Paşa’da teslim olması gerekirken buna yanaşmaz. Direnişi sürdürür. Hükümetin teslim olması için gönderdiği subayı hapseder.*

En sonunda kendi subaylarının baskısı üzerine teslim olsa da “Çekirgenin faziletlerini anlatmaya devam ederken, çekirge yemeyi küçümsemenin nankörlük olduğunu belirtir ve kendisine hediye getirmek isteyenlerin çekirge getirmelerini tavsiye eder:

“… Büyük bir dikkat ve ihtimam ile ve kendime mahsus titizlikle yaptırdığım tecrübelerde tıbbî hassaları tahakkuk eden ve yenmesi “sünnet” olan çekirgeye yan gözle bakmak ve ondan tiksinmek, en hafif tâbir ile nimet tanımamazlıktır. Dün karargâh sofrasında “Çekirge tavası” vardı. Arkadaşlarımla beraber pek tatlı yedim ve bunu “dil konservesi”nden daha iyi buldum. Hele zeytinyağı ve limon suyu ile salatası pek nefis oluyor.

Elhasıl dün, çekirgeleri bahçelerden kovup yok etme tedbirini düşünürken, bugün çekirge geliyor mu?  diye yolları gözlüyorum. Hangi mıntıkaya çekirge düşerse, tarifim veçhile istifade edilmesini ve bana da hediye olarak çekirge gönderilmesini arkadaşlarımdan rica ederim.”**

Fahreddin Paşa önce esir olarak Mısır’a, sonra Malta’ya sürülür. Moskova’ya geçer, Millî Mücadeleye destek verir, Hilafeti savunur. Kabil sefirliği yapar. 1948’de vefat eder ve vasiyeti üzerine Rumelihisarı mezarlığına defnedilir…

O tarihlerde kaybedilen Filistin ise o günden beri şehid tebessümlerinin ayyuka tırmandığı bir hüzün ve acı coğrafyasıdır…

 

* Süleyman Yatak, “Fahreddin Paşa”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. XII, İstanbul 1995, s. 87- 89.

** Nâci Kâşif Kıcıman, Medine Müdafaası- Hicaz Bizden Nasıl Ayrıldı?, İstanbul 1994, 180- 182.

 
  Bugün 62918 ziyaretçi (90808 klik) kişi buradaydı  
 
ALİ GÜREL Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol